MASAJIN VUCÜT ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Masajın hastalıkları önleyici ve tedavi edici direkt ve indirek etkileri, vücut örtüsüne ellerle verilen mekanik uyarılara yanıt olarak gelişen bir dizi reaksiyondur.
Dokunma, basınç, germe, esnetme ve titreştirme şeklindeki manuplasyonların etkisiyle oluşan reaksiyon, deride, derialtı dokusunda, kaslarda ve damarların sinir ağında yerel olabileceği gibi, refleks yolla iç organlara da aktarılır. Vejetatif sinir sisteminin uyarılması da genci etki olarak etki kompleksi kapsamındadır.
Masajın şifa veren etkisinin nasıl oluştuğu ve etki mekanizması konusunda tıp çevrelerinde bazı belirsizlikler mevcut. Kan ve lenf dolaşım sistemine olan etkinin en kolay belirlenebilir olmasına karşın, aynı şeyi sinir sistemi için söylemek pek kolay değil.
Bugün bile birçok masaj kitabında masajın etkilerinin bazılarına ilişkin kesin veriler bulmak zordur. Mevcut bilgiler bilimsel araştırmalara, klinik deneyimlere, kontrollü laboratuvar çalışmalarına ve de, anatomik ve fizyolojik varsayımlara dayanıyor. Tıbbın öteki alanlarıyla karşılaştırıldığında, masaj konusunda yapılan bilimsel araştırmaların maalesef yetersiz olduğu görülür.
Otoriteler bunun nedenini, masajın etkilerinin iç içe giren, değişik uyarılar sonucu oluşmasına ve tekniklerin bireysel değişiklikler göstermesine bağlıyorlar. Bastırma, sıvazlama, oğma, yoğurma ya da vurma gibi uyarıyı oluşturacak mekanik kuvvetlerin hangisinin ne yoğunluk ve sürede kullanılması gerektiğine karar verecek olan masördür.
Beklenen etki maniplasyonlarla verilen uyarının süresi, yoğunluğu; ritmi ve niteliğiyle ilgili olduğu için, alınacak sonuç büyük çapta masörün bireysel yetenek, deneyim ve becerilerine bağlıdır. Örneğin, hızlı, kısa süreli manıplasyon anlandırıcı etki yaparken, yavaş yapılan öflorajlar teskin edicidir.
Masajın organizmaya etkileri genelde, fiziksel, fizyolojik ve psikolojik faktörlerin bileşeni olarak değerlendirilir. Ellerle dokulara verilen ritmik basınç ve germe biçimindeki mekanik uyanlarla, sıkıştırılan ve gerilerek esnetilen deri, deri altı dokuları ve kaslar gibi yumuşak dokuların, yapılarında bulunan sinir uçlarındaki reseptörler modüle edilir.
Bu iki güç, basınç ve germe, ayrıca kan ve lenf damarlarının çaplarını değişik mekanizmalarla genişlettiği, kan ve lenf akımını canlandırdığı için, kapiller, venöz, arteriyel ve lenfatik dolaşıma da etkili olur. Derinin yüzeysel ve derin reseptörleriyle, kas ve tendonlardaki proprioseptif reseptörler ve derin dokulardaki iç reseptörler uyarılır. Uyarıların sonucu olarak organizmada oluşan etki ve değişiklikler, basınç ve germe biçiminde verilen impulsların süresi, niteliği, yoğunluğu ve temposu ile ilgilidir.
1. DOLAŞIM SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Masajın bilimsel ve klinik olarak kesinleşmiş en olumlu etkisi, kan ve lenf dolaşımın üzerine olanlardır. Kalp, ya da büyük lenf damarları ve düğümleri yönünde yapılan yumuşak, sakin ve derin etkili masaj maniplasyonlarıyla arteriyel ve venöz kan dolaşımıyla lenf akışı uyarılarak aktive edilir (damarsal etki).
Derin öfloraj ve petrisajdan sonra bölgedeki kan akımındaki artma pletismografla da gösterilebilir. Yüzeysel, yani az basınçla uygulanan öfloraj, öncelikle yüzeysel venler ve lenf damarlarına olan etkisiyle deri kan dolaşımını canlandırır. Venöz akım kalp yönünde masajla hızlandırılırsa, teorik olarak vuru sayısı artacak, akım hacmi büyüyecek dolayısıyla daha fazla kan çevreye pompalanacaktır. Derin etkili masaj manuplasyonlarında tedavi edici etki daha güçlüdür:
Dokularda sıvı değişimi arttığı gibi, daha bol besi maddesi sağlanması desteklenir. Kanda artan oksijen, zedelenmiş kas dokularının kendilerini daha hızlı yenilenmesini kolaylaştırır. Hızlanan kan akımı da dokulardaki metabolizma artıklarının bulundukları yerden uzaklaştırılmalarını çabuklaştırır. Derin etkili öfloraj ve petrisajla, gevşek felçli ekstremitelerde kalıcı bir dolaşım artışı olasıdır.
Tedavi edilen bölgedeki kan damarları çevresinde bulunan otonom sinir sisteminin uyanlmasıyla, damar sisteminde refleksif bir vasadilatasyon meydana gelir. Yani, kan akımındaki hızlanma, sadece yumuşak bir hortumun sıvazlanarak boşaltılması gibi değildir. Kaslardaki kan akımı, kasların sıkıştırılıp esnetilerek gerilmesiyle değil, deriye benzer biçimde refleksif olarak da artar.
Özetlenecek olursa, klasik masaj maniplasyonları kan akımını olumlu yönde etkiler.
Deri ve derialtı dokusundaki lenf kapiller ağındaki akış belli lenf düğümleri yönündedir. Bu akıma etkili güçler, yer çekimi, kas kontraksiyonu, lenf damarlarındaki kasılıp gevşemedir. Masajla bu akışa etkili olunabilir. Derindeki lenf damarlarında bir engellenme, ya da lenf düğümlerinde bir tıkanıklık olursa, yüzeysel ve derince öflorajla akımı hızlandırılabilir.
Yapılan tüm araştırmalar lenf akımının hızlandırılmasında ve ekstravasküler, damar dışı sıvı birikimlerinin lenf akışına katılmasında lenf drenajının ve klasik masajın etkin rol oynadığını gösteriyor.
2. KASLAR ÜZERİNE ETKİLERİ
Önceleri, masajla kas hacmin artabileceği, kasın güçlenebileceği sanılıyordu. Aradan geçen süre içinde bunun bir hata olduğu ve kas gücünün yalnız ve yalnız aktif çalıştırılarak, sporda olduğu gibi sürekli antrenmanla arttırılabileceği ortaya kondu. Masaj, kasların güçlenmesini ancak dolaylı destekleyebilir.
Bu anlamda masaj, kasların işlevsel yeteneklerini yeniden kazanmaları için bir yardımcı araçtır. Bu gerçek, deneysel araştırmalar belgelenmiştir. Çalışarak yorulmuş kas, masaj yapılırsa, dinlenmeyle geçirilecek süreye oranla çok daha çabuk dinlenip gevşeyebilir.Tartışılmayan, masajın damarlar üzerindeki olumlu etkisiyle kasların çok daha iyi beslendikleri, yaralanmalara karşı daha dirençli oldukları ve aşın zorlanma gerektiren günlük aktivitelere daha iyi uyum sağlayabildikleridir.
Artan kan dolaşımı süt asidi vb. gibi metabolizma artıklarının birikimini önlediği gibi germe, esnetme ve titreştirme manuplasyonlarıyla gergin, hipertronik kaslar gevşetilip esnetilebilir.Kaslardaki hipertoninin, gerginliğin azalıp çoğalması, kas tonusundaki değişiklerdir. Klasik masajın, özellikle petrisajın teorik olarak kas tonusu üzerine etkili olduğu bazı yazarlarca ileri sürülüyor.
Olası etki, kas gerilme reseptörleri olan kas iğcikleri aracılığıyla refleksif olarak gerçekleşmektedir. Petrisajdaki germelerle, kasla birlikte kas iğcikleri de esnetilerek gerilmektedir. Bu germe, kas iğciklerinin duyusal liflerini uyarabilecek bir impulstur. Başka bir deyişle, kasa dışardan uygulanan germeyle gamma aktivasyonu arasında, kasta kontraksiyonu başlatabilme yönünden büyük bir ayrılık yoktur. Bir noktada gamma inervasyonundaki azalmalar masajla kompansedilmekte, eksikler oranda tamamlanmaktadır.
Manuplasyonıın sonucu olan ve aynı segmentteki motor ön boynuz hücrelerine taşınan uyarı, miyostatik refleks kavsi üzerinden aynı kasa gelecek ve kas tonusu uyarının niceliğine göre değişecektir. Olası değişiklik, kasın o andaki tonus durumuna bağlıdır. Varsayıma göre yüksek tonus düşecek, düşük tonus yükselecektir. Normotonik kaslarda prensip olarak bir değişiklik olmaz.
Masaj seanslarında bu olumlu değişiklikleri gözlemek olasıdır. Nitekim, klinik çalışmalarımızda hipertonik kasın, bireyden bireye değişmek üzere 7-8 seans sonra el altında birden bire gevşediğini görüyoruz.Hipertonus konusunda durum böyleyken, hipotonik kasın tonusunun masajla yükseltilemeyeceği görüşü ağır basıyor.
Yalnız, atrofikatonik kaslara egzersize başlamadan önce düzenli masaj yapılırsa, hareketlerin daha rahat, esnek ve güçlü yapılabildiği de bir gerçek. Gevşek felci olan bir hastaya, egzersize başlamadan önce bilinçli masaj uygulanırsa, bir kayıp değil, kazanç söz konusudur. Bu hastalarda, masajın psikolojik etkisini de gözden ırak tutulamaz.Travmatik olarak zedelenmiş kaslarda yapılan araştırmalarda, belli bir süre sonra boyuna bantlaşmayla fibrillerin birbirinden ayrıldığı, hiperplazi ve bazen da bağ dokusunda basit kalınlaşmalarla doku içi kanamaların olduğu, bağ dokusunda çekirdek çoğalmasının görüldüğü, adventisye hiperplazisiyle damarlarda genişleme olmaktadır.
Sarkolema genelde sağlam kalmakla birlikte seksiyonda, intertisiyel miyozit anlamı taşıyan çekirdek çoğalması saptanmıştır.Buna karşın masaj yapılan bölgelerdeyse, kasların normal görünümde, kas liflerinin fibröz bandlarında ayrılma ile damarlar çevresinde fibröz kalınlaşma bulunmadığı, kas kitlesinde büyüme olduğu ve kanama izlerine rastlanmadığı bildiriliyor. Bu sonuç, masajın olumlu etkilerini göstermektedir.
Nitekim kaslardaki zedelenmeler, lif kopması, ezilmeler gibi yaralanmalardan bir süre sonra, özellik sporcularda masörlerin devreye girdiğini görürüz. Bu da pratikteki uygulamanın olumlu sonuçlarının somut göstergesidir.Hareketsiz bırakılan zedelenen ve denerve kaslarda bir süre sonra, kontraktürle sonuçlanan fibröz doku oluşur.
Fibröz dokunun esnekliğinin az olması, bağ dokusunda athezyonların oluşması nedeniyle kasın boyu sükunet durumunda kısalır. Masajda, petrisajla gerilerek esnetilen kaslarda, fibröz doku oluşumuyla yapışıklıklar engellenebileceği gibi, oluşmuş olanlar da gerileyebilir.
Özetle
1. Kasın gücünü ve kitlesini arttırmada direkt etkisi olmamasına karşın, zorlanmalardan sonra kas yorgunluğu salt dinlenmeyle geçirilen süreye oranla çok çabuk giderilebilmektedir. Masaj kas gücünü arttıran bir yöntem değildir egzersizin yerini alamaz. Masaj, kasın kan dolaşımını arttırıp daha iyi beslenmesine olanak sağladığı, yapışıklıkları önlediği ve var olanların giderilmesine yardımcı olduğu, psikolojik rahatlama sağladığı için, bireyin fiziksel ve tinsel gücünü optimal düzeyde kullanabilmesine olanak hazırlar. Bu etki, tedaviden beklenen en önemli kazançtır.
2. Masajın kas tonusu üzerine etkisi gencide klinik yönden kabul edilmekle birlikte, laboratuvar deneyleriyle objektifleştirilemediği için, bazı yazarlarca kuşkuyla karşılanmaktadır. Ancak, iyi bir hekim, klinik sonuçları daha iyi değerlendirmeyi bilendir.
3. Masaj, hareketsizlikte, yaralanmada ve dejenerasyonda kaçınılmaz olan fibröz doku oluşumuyla kontraktürlerin oluşumunu en aza indirir.
4. Masaj, denerve kaslarda atrofıyi önlemez. Ancak, fazla atrofisi ve minimal fibrosuna karşın, kan dolaşımı ve beslenmesi iyi olan küçük bir kas, göreceli daha ağır bir kasa oranla daha güçlüdür
5. Masajdan beklenen, yaralanan ya da hastalanan kasın optimal fonksiyonuna yeniden ve olabildiği kadar kısa sürede kavuşabilmesi için beslenmesini, esnekliğini ve kasıla-bilme yeteneğini arttırmasıdır.
3. SİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Masajın sinir sistemi üzerine etkilerini saptamak pek kolay değildir. Örneğin, kopmuş bir sinirin masajla yeniden rejenerasyonunu sağlamak olanaksızdır. Ne var ki, ellerin vücuda dokunması, basınç ve germe şeklindeki impulslar ve nihayet bu esnada eller altında oluşan sıcaklık, deride bulunan sayısız reseptörlerle alınıp sinir lifleri aracılığıyla her iki merkezi sinir sistemine, omurilik ve beyine iletilirler. Bu aktarma merkezlerinde impulsler işlenir, değerlendirilir ve yanıtlanır. Vejetatif, sinir sistemi yoluyla da genel bir etki oluşu.
Dokunma uyarısının, maniplasyonunun yoğunluğuna ve tedavi edilen vücut alanının büyüklüğüne göre, değişik biçimlerde algılandığı ve belli etkiler oluşturduğu bilinmektedir. Geniş yüzeyli, yavaş uygulanan öflorajlann örneğin dinlendirici, sinir sistemini teskin edici ve kasları gevşetici etki göstermesine karşın nokta şeklinde yapılan derin friksiyonlar ve petrisajla refleks yolla kas tonusuna etkili olunabilmektedir.
4. İÇ ORGANLAR ÜZERİNE ETKİLERİ
Vücut yüzeyinin belli bir bölgelerinin manüple edilmesiyle iç organların bazı hastalıklarına etkili olabilmek olasıdır. Mide ağrısı, safra kesesi sancısı, ya da karnında gaz olan ların sırtlarında belli bölgeler ovulunca rahatlama olduğunu herkes bilir.
Tıp da, oldukça erken dönemlerde, iç organların, o organın hemen üstünde bulunan değil de, vücut örtüsünde daha uzaktaki belli alanlarla refleksif ilişkileri olduğu biliniyordu. Bu ilişki sistemik araştırmalar ve denemelerle grafik olarak saptanmış ve hatta buna göre vücut örtüsünün haritaları yapılmıştır (Head Bölgeleri ) Bu alanlara uygulanan amaçlı masaj maniplasyonları yardımıyla, bu alanla bağlantılı iç organların işlevsel bozukluklarına olumlu yaklaşım olasıdır.
Masajın uzak etkisi denen bu yöntemle alınan olumlu sonuçlardan hareketle bağ dokusu ve ayaktaki refleks alanlarına uygulanan iki değişik yöntem geliştirilmiştir."Bağ Dokusu" ve "Ayaklardaki Refleks Bölgeleri Masajı". Uzak Doğu yöntemleri olan akupunktur, akuperessur ve shiatsu da, deri üzerindeki özgün noktalara yapılan özgün manuplasyonlarla iç organlara etkili olmayı amaçlamaktadır.
5. DİNLENDİRİCİ, GEVŞETİCİ ETKİLERİ
Bir kez olsun kendine masaj yaptıranlar, masajın gevşetici, dinlendirici etkisini daima özlemle anımsarlar (psikosedatif etki). Masaj yapılan kişi, genel masajda uyuma, solunumun derinleşmesi ya da masajdan önceki yorgunluğun, bitkinliğin yerini zindeliğin almış olduğunu hissederse, bu olumlu değişiklik, dokunan ellerin şifalı gücünün sağladığı rahatlamadır. Masaj hem merkezi hem de çevresel sinir sistemine etkili olduğu için, bu psikosedatif etki sinir sistemi üzerine olan etkiyle yakın ilişkinin belirtisidir. Her nekadar bu gelişme küçük ayrıntılarına kadar kanıtlanmasa da, masaj esnasında ve sonra izlenim ve hissedilenler etkiyi açıklamaya yeterlidir.
6. AĞRI DİNDİRİCİ ETKİLERİ
Dış görünüşleriyle de farkedilebilen kasılmış ve gergin kasların neden olduğu ağrı, kişiyi hem bedensel hem de tinsel yönden tedirgin eder.
Bu çemberin her hangi bir yerinden kırılmasıyla, ağrının dindirilmesi, hatta giderilmesi olasıdır. Masajın etki mekanizmaları bölümünde gördüğümüz gibi, bilinçli masajla kaslarda spazm belli ölçülerde çözülebilir.
Gerek dolaşım sistemi üzerine canlandırıcı etki, gerekse kas spazmının çözülmesiyle hipoksi de gerileyeceğinden ağrının azalması doğaldır. Aynı zamanda, eklemlerdeki hareket kısıtlanmalarının açılması ve psikolojik etkileriyle de ağrı üzerine etkili olunabilmektedir.
Ayrıca, ağrı duyusunu indirgeyen, vücutta ağrı eşiğini yükselten maddelerin (endorfin) boşaltımı, sistemli ve iyi doze edilen masajla artacağı için, kişi belli bir süre sonra daha az ağrı duyacaktır.
Masaj manüplasyonlarının doğurduğu ağrı mevcut olanlardan daha fazla olunca, beyine taşınacak daha kuvvetli ağrı uyarıları var olan sinyallerin üstüne çıkacaktır. Bu yeni haberler beyinin daha fazla endorfin salgılamasına neden olacaktır ki, dolayısıyla ağrı azalacak, hatta öfori bile verebilecektir.
Ağrının oluşumu, yayılımı ve algılanması ve kontrolü konusunda yapılan yeni araştırmalar ve varsayımlar, masajın ağrı üzerine etki mekanizmasını açıklığa kavuşturulması yönünden yeni ufuklar açmıştır.
Bu konuda, alçak ve orta frekanslı elektrik akımlarıyla sinirlerin deri üzerinden (TENS) uyarılabilmesi, eklemlerin mobilisasyonunda değişik teknikleri geliştirilmesinin yardımı olmuştur. Ayrıca, organizmanın yumuşak dokularının ve bu dokuların ağrı sorunlarının ne denli karmaşık olduğu da ortaya çıkmıştır. Noziseptörlerle mekanorezeptörlerin ağrının algılanmasıyla kas tonusundaki özgün fonksiyonları daha belirginleşmiştir.
Duyusal impulsları taşıyan afferent liflerin ağrı üzerinde prepostsinaptik etkisi olabileceğine ilişkin bilgilerle masaj, tedavi yönünden yeni kişilik kazanmıştır.
1965 yılında Melzack'ın ortaya attığı kapı kontrol teorisine göre ağrıyı taşıyan küçük çaplı liflerdeki impulslerin üst düzeylere taşınması, dokunma duyusunu taşıyan kalın liflerin uyarılmasıyla engellenebilmektedir. Başka bir deyişle "kapı" hızlı ileten ince liflerle taşınan belirli duyusal impulslere kapanmakta ve bu impulsler arka boynuzlardaki reseptör alanında engellenmektedir.
Dokunma duyusu rezeptörleri deride bol bulunduğu gibi, sinir lifler de birçok noktada yüzeyselleşmektedir. Alçak ve orta frekanslı elektrik akımları, bu arada TENS ve hatta masaj maniplasyonlarıyla deri üzerinden yapılacak uyarmalarla ağrı akımının merkez yönünde gidişi engellenebilmektedir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, sinir uyarılarının aktarılması konusunda yeni görüşler getirdi. P maddesi, endorfin ve ensefalin gibi özgün maddelerin ağrının oluşumu ve taşınmasında önemli rolü olduğu ortaya çıktı. Varsayımlara göre, endorfin, ağrının aktarılımında rol oynayan P maddesinin salgılanmasını engelleyerek ağrı uyarılarının aktarılmasını bloke etmektedir. Blokaj hem çevrede hem de merkezde olabilmektedir.
Deriden verilen mekanik uyarıların ağrı kesici etkileri, kapı kontrol teorisine göre, ağrı impulslerini engellemesine, endorfin salgılanmasını arttırılmasına ve de üst düzeydeki inhibitör mekanizmaları aktive etmelerine bağlanmaktadır. Masaj da deri, derialtı dokusuna ve kaslara mekanik uyarılar verdiğine göre, ağrı üzerine bu yolla etkili olmaktadır. İç organların özellikle fonksiyonel bozukluklarında, vücut örtüsü oluşan belli ağrılı alanlara yapılacak mekanik uygulamalarla, refleks yolla bu arızaların giderilebilme olasılığından daha önce söz edilmişti.
Masajın ağrının dindirilmesi mekanizmasını, ağrının oluşumu, aktarılması, algılanması ve kontrolü konusundaki varsayımlara özetle değinerek yaptığımız açıklamalarla, bu konuda masajın etkilerinin tartışılmaz olduğunu gösteriyor. Ama, bilerek ve bilinçle uygulandığı sürece. Son olarak önemle vurgulanması gereken, masajın fiziksel, fizyolojik ve psikolojik faktörlerin bileşkesi olarak ortaya çıkan bu etkilerinin, bir kez yapılan tedaviyle değil, düzenli seanslar şeklinde yapılan bir dizi masajla gerçekleşebileceğidir.